2 AĞUSTOS PATMOS- NAKSOS( NAXOS)
Öz sabahın 6’sında uyanıp yola çıkmış, bu sefer gidilecek yol
uzun…
Ben yarı uyur yarı uyanık vaziyette 10’a kadar kendime gelemedim.
Saat 10
buçuğa kadar motor seyri ile 25 mil kadar göl gibi bir denizde gittik. Daha
sonrasında ise 20-25 knotu bulan ve sancak tarafından apaz esen rüzgarla en
fazla 8.5’u gördüğümüz bir hızda rotamızı takip ettik. Dalga boyu 1, 1 buçuk
metre…
Karşınızda Naksos adası
Bu şekilde saat 3 civarı yavaş yavaş Naksos (Naxos)
adası görünmeye başlıyor. Ama o da ne;
Yunanlılar bizi adanın önüne demirlemiş savaş gemisiyle karşılıyorlar,
onurumuza top atışı da yapılacak ama ben diyorum ki; gerek yok ürkütmeyelim
şimdi balıkçıl kuşları :)
Ve tabi bir de Özle fikir ayrılığı yaşıyoruz adaya girişte,
Öz yelkeni kapadıktan sonra oltayı toplamaktan yana, derinlik azaldı belki
balık gelir diyor.
Bense aman bu savaş gemisinin etrafında fazla oyalanmayalım
şimdi onurumuza atılacak top atışı bize doğru gelecek paranoyalarında, topla
oltayı da çevredeki tekneler de takılmasın, hadi hadi, modundayım. Fakat Öz
haklı çıkıyor ve Yunan suları bize şimdiye kadar yakaladığım en güzel balığı
veriyor. Hem de oltayı ben çekiyorum :)
Bu balığa Yunanlar Mayatiko diyor
Balığımızı da aldıktan sonra artık Naksos Limanına girmeye
karar veriyoruz. Saç sakal kıl tüy birbirine karışmış kabasakal benzeri bir
marina görevlisi bizi karşılıyor, limanda yer yok hava da pek iyi değil. Adam
bekleyin diyor, tam o sırada büyük feribot yanaşıyor diğer tarafa, liman cadı
kazanı gibi çalkantılı ve görevli zar zor ite kaka iki yelkenlinin arasına
sıkıştırıyor bizi. Biraz tedirginiz bir demir atmak zorundayız tonoz yok, e zincirler karışabilir, ikincisi büyük
feribotlar yanaştığında limanın içi deli gibi çalkanıyor. Hatta bir rus yatı
iskeleye çarptı ve zarar gördü.
Neyse biz tekneyi bağladıktan sonra hemen dışarı atıyoruz
kendimizi. Ve Naksos’un simgesine; adaya yaklaşınca sizi ilk karşılayacak olan
kocaman mermer Portara kapısına yürüyoruz.
Portara kapısı İ.Ö. 522 yılında yapılmaya başlanan ama
bitmeyen Apollon tapınağının girişi. Portara kapısı konumu itibariyle Naksos
adasının merkez kasabası olan Khora’ya hakim.
Kapıya doğru yürürken bu heykel karşılıyor sizi önce
Tapınağın kalıntıları
Kapıdan dönerken küçük, yumuşak mermerden heykeller yapan bu
amcayla karşılaşıyoruz. Emeğine ve ellerine sağlık…
Limanın çevresinde birçok restoran kafe bulunuyor ve de Yunan
adaları klasiği ahtapotlar :)
Bu arada motor kiralamak için bakınıyoruz dükkanlara, burası
Patmos ve özellikle de Kalimnos’a göre daha pahalı. Motorun günlük kirasına 25 euro diyorlar o da en ucuzu ve kimse burnundan kıl aldırmıyor, pazarlık işe yaramıyor. Bu arada Öz mızmızlanıyor yorgunum diye, haklı da.
Patmos ve özellikle de Kalimnos’a göre daha pahalı. Motorun günlük kirasına 25 euro diyorlar o da en ucuzu ve kimse burnundan kıl aldırmıyor, pazarlık işe yaramıyor. Bu arada Öz mızmızlanıyor yorgunum diye, haklı da.
Teknemize
geri dönüyoruz. Öz uykuya çekildi, ben de size biraz Naksos’un tarihinden
bahsedeyim bari. Naksos’la birlikte biz de on iki adalardan yeni bir adalar
grubu olan Kykladlar’a geçmiş olduk. Naksos ise bu adalar grubu içindeki en
büyük ada ve antik
Kyklad uygarlığının kültür merkezi.
Naksos’ta ilk yerleşim İ.Ö. 3 bine kadar uzanıyor ve mermeri ilk
kullanan adalardan biri. Mitolojide ise Theseus’un Girit prensesi
Ariadne’yi
terk ettiği yer. Adanın tanrısı Dionysos ise kıza aşık olur ama Ariadne
Theseus'tan ayrı kalmaya dayanamaz ve intihar eder. 1200’li yıllara gelince ada
Venediklilerin hakimiyetine giriyor ve bugünde görülebilen bir çok yükseltilmiş
kuleler ve binalar yapılıyor. 1566'da da
Osmanlılar adayı ele geçiriyor. Şimdilik benden bu kadar ben de dinlenmeliyim
biraz… Saati gece 10’a kuruyoruz ama o kadar yorulmuşuz ki sabaha kadar
uyuyoruz.
Bu yazımızın şarkısı için tıklayınız
3 AĞUSTOS - NAKSOS (NAKŞA) ADASI
Sabah ilk iş pazarlıkla “Fun car” adlı yerden buralarda
meşhur olan “buggy” kiralamak, 5 saatliğine 30 euro veriyoruz.
(Normalde 50 euro demiştiler)
(Normalde 50 euro demiştiler)
Bu da bizim buggymiz:)
Naksos'un ya da Nakşa adasının haritası efenim sizin için hizmette sınır yok
Buggymizle yola çıktık ilk istikamet 9 numaralı yerde (bakınız efenim yukarıdaki harita) antik mermer ocağı yakınındaki Myloi’de İ.Ö. 6. Yüzyıldan kalma iki kouros,(dev mermer heykel). Heykellerden biri 8 metre diğeri ise 5.5 metre boyunda. Fakat biz yanlış yola sapınca ve bunu da geç anlayınca dedik ki dönüşte uğrarız oraya.
Yol üstü manzaralarından biri
Adalarda en sarp kayalıkların tepesine bile
inşa edilmiş küçük kiliseler muhakkak her yerde karşınıza çıkıyor
Bu sefer de
hiç hesapta olmayan yol üstünde sayılan Zeus dağına ve mağarasına çıkmaya karar
verdik fakat Öz tırmanış işini görünce hemen satış, tüydü. :) Yine mitolojide
tanrı Zeus, bu dağdaki mağarada büyütülmüş. Ben mağaraya kadar yürüdüm (bir
noktadan sonra yürüyüş yerini tırmanışa bırakıyor) ama zirveye gözüm yemedi ve
zaten vakitte yoktu. Benden size
tavsiye; eğer Zeus dağına yürümeyi düşünüyorsanız benim gibi parmak arası
terlikle değil de spor ayakkabı ya da altı kaymayan bir şeyler giymeyi tercih
edin.
Bu çeşme yürüyüş yoluna çıkmadan önce sizi
karşılıyor. Zeus’un ruhuna el fatiha okuyup suyuyla serinledik:)
mağaraya tırmanırken arkada bıraktığınız manzara
Bu da Zeus mağarası, içerisi zifiri karanlık ve ben
tek başıma çok ilerlemeye ürktüm
İkinci durağımız geleneksel Apeiranthos köyü
(Haritada 4 numara)
Köye ilk önce 17. Ve 18. Yüzyıllarda civardaki zımpara madeninde çalışmaya
gelen Giritli göçmenler yerleşiyor. Mermer kaplı sokakları ve Venedikli Crispi
Ailesince yaptırılan 14. Yüzyıl kuleleriyle tam bir cazibe merkezi olmuş. Bir
çok tur bu köyü gezdiriyor hatta insanlar hala geleneksel kıyafetlerini giyip
kadınlar da tezgahta kumaş dokuyormuş ama ben, ne geleneksel giyinen birini, ne
de tezgahı ve kumaş dokuyan birisini gördüm.
Aslında pek yerli görmedim diyebilirim. Köyde gezmek isterseniz küçük
bir Arkeoloji müzesi ve de Jeoloji müzesi var.
Sanırım 14. yy kulelerinden biri de bu
Bu pırıl pırıl mermer daracık mis kokulu sokaklarda
dolandıktan sonra tekrar çıkıyoruz yola. Yolda birbirinde güzel manzaralar
eşlik ediyor bize. Ama ben çekmiyorum
telefonla zaten çok güzel olmuyor :)
Bu da eskiyle yeninin aynı karede buluşması
Skado’dan geçerken buranın meşhur peynirlerini satan bir
restoran görüyoruz ve ben inip peynir alıyorum ki bir de ne göreyim Öz yine
buradaki insanlarla kaynaşmış ve hatta onlardan kocaman iki salkım üzüm almış…
Skoda’nın neşeli insanları
Skoda’nın neşeli insanları
Yola devam, bir zamanlar maden işçilerinin yaşadığı Naksos’un
en yüksek köyü olan Komiaki’den ya da Koronida’dan -her ikisi de söyleniyor-
geçiyoruz. Burası da bağlarla çevrili ve meşhur Kitron denilen yerel bir likörü
var.
Hedefimiz Apollonas olarak bilinen adanın en uçundaki
köylerden biri. Giderek bir tatil
beldesine dönüşen köye turistler daha çok denize girmek ve aslında daha daha da
çok burada bulunan dev kauros’u görmeye geliyorlar. Bitmemiş dev heykel İ.Ö.
600’den bu yana bir mermer ocağında yatmakta.
Tanrı Apollon’a ait olduğuna inanılan heykel 10 buçuk metre uzunluğunda
ve 30 ton ağırlığında mermerden yapılmış.
Artık Naksos merkeze
dönelim diyoruz çünkü saat ilerledi söz verdiğimiz saatte buggy teslim
edemeyeceğiz sanırım. Çünkü tam 3 kere yolda bozuldu ve Özün sihirli parmakları
ve benim çevirmenliğim sayesinde sorunu yarım saat ya da 45 dakika kayıpla
çözdük. Ama dönüşte uğrarız dediğimiz diğer heykelleri görmeye gidemedik. Yolda
Venedikli Cocco ailesinin Kuzey Naksos’ta egemenliklerinin başında
yaptırdıkları gözetleme kulelerinden birini gördük. Bu Cocco ailesi dışında bir de Katolik
Barozzi ailesi var bu ikisinin arasında hatta kan davası falan olmuş, uzun
hikaye, sonu da bir aşkla tatlıya bağlanmış. Bir de Zeytin ve zeytinyağı müzesi
gibi bir şey var onunda önünden hızla geçip merkeze varmaya çalıştık.
Neyse ki yarım saat gecikmeyle buggyi teslim ettik.
Sonrasında Öz dinlenmeye, ben de Naksos’un merkezinde, limanın yukarısında yer
alan hem bir zamanlar Katolik soyluların yaşadığı; Venedik Kastro’su hem de Yunanlıların
yaşadığı Ortaçağ kenti olan eski kasabayı gezmeye gittim. İşte kamerama
yansıyanların bir kısmı;
Her yerde hediyelik eşya dükkanları, çok şık butikler, takı
tasarım atölyeleri ve elit sanat galerileri var. Kimi binalarda küçük
pansiyonlara dönüştürülmüş.
Venedik kastrosunun giriş kapısı. Eskiden 7 tane kapıkulesi bulunurmuş
ama günümüze kadar sadece 2 tanesine dayanabilmiş.
Adı
“Venetian Museum” olarak geçen bu müzede ayrıca biz gittiğimiz sırada 16. Domus
Festivali kapsamında konserler de veriliyordu. Bir ara gitmek geçti aklımdan
ama akşam için Özle başka bir plan yapmıştık
Naksos Osmanlı
hakimiyeti sırasında okullarıyla meşhurmuş. O okullardan biri günümüzde
Kastro’nun içinde yer alan Arkeoloji müzesi; benim de tek okuduğum Yunan yazar Nikos
Kazancakis’in de bir zamanlar ders aldığı bina…
Artık akşam
yemeği vakti geldi… Gündüzden sahildeki “Nteoüvtas” adlı tavernaya gidip, akşam
yemeğine, tuttuğumuz balığı bizim için pişirmeleri konusunda anlaşmıştık.
Ve de
balığımız usta ellerde bu hale geldi, tabi yanında ne gerek? :)
Günün
yorgunluğunu sakin ve güzel bir yemekle atıyoruz. Burada ki neşeli garsonlardan
yeni bir kelime daha öğreniyorum “oreor (lezzetli)”, oreor yemekler için
efharisto poli (çok teşekkürler) diyerek ayrılıyoruz tavernadan…
Naksos’u
sevdik, sıkılmadan gezebilecek ve görülecek bir çok yer var… Yarın bir başka
uzun gün bizi bekliyor.
Bir diğer
rotada görüşmek üzere…
UYARILAR
(NAÇİZANE)
1- Araç
kiralarsanız kiraladığınız şirketin telefon numarasını kartını vs. muhakkak
alın yolda kalabilirsiniz, kesin çözüm en iyisi güçlü ve iyi bir şey kiralayın
ya da bizim gibi yolda kalabileceğiniz şeyler tercih edin macera oluyor :)
2- Tabi bu adada da plajlar ve faklı müzeler var hangisini tercih ederseniz.
3- Tekne ile gidecekler için; Limanda internet var ve tekne bağlamanın ücreti tabi ki değişiyor, biz günlüğüne 18 Euro verdik (pek pazarlık yapılabilir görünmedi amca) Çok geç vakte kalmayın çünkü Naksos tekneciler tarafından tercih edilen bir ada yüksek sezonda yer kalmayabilir.
4- Bence en az iki gün ayırmak gerekiyor Naksos’a
5- Meşhur peynirlerinin (saganaki değil) biraz tuzlu ve sert bir tadı var (ben sevdim ama) denemeden almayın bence ve de köy yerinden alırsanız daha ucuza geliyor.
6- Zeus’a tırmanışta ayakkabı seçimine dikkat.
merhaba yenge elıne yuregıne saglık cok guzel seylerı bızımle gıne paylasmıssın heyecanla dıger paylasımlarını beklıyorum tugbanın ıkınızede cok selamı var ruzgarınız bol olsun :)
YanıtlaSilteşekkürlerr süper ikili... Selamlar. Ben de yetişmeye çalışıyorum ama çok geriden geliyorum farkındayım :(
Sil