19 Ağustos 2014 Salı

ANTİK DELOS ADASINDA ÖNEMLİ BULUŞMA

4 Ağustos Naksos- Delos- Mikanos


Sabah yola çıkıyoruz bugün iki durağımız var o yüzden acele ediyoruz. Hedefimiz akşama Mikanos’ta olmak ama ondan önce uğrayacağımız bir yer var; üzerinde şuan yerleşim bulunmayan küçük Delos adası.

Yolda deniz bize iki adet hediye sunuyor, aslında sadece bir tane… Olaylar şöyle gelişiyor; Naksos limanından 3 mil kadar yol aldıktan sonra ilerde renkli bir şey Özün dikkatini çekiyor. Yaklaştıkça deniz yatağı olduğunu anlıyoruz ve düşünüyoruz şöyle; bir deniz yatağımız olsa hiç fena olmaz.


 Çok geçmeden ileride bir başka şey daha fark ediyoruz; kocaman bir dubaya benzeyen bir şey. Yaklaştıkça aslında büyük bir motoryatın usturmaçası olduğunu anlıyoruz. Onu da alalım tekneye birisine veririz diyoruz.


Gerçekten büyük ve ağır bir şey

Bu yazının şarkısı için tık tık

Ve yolumuza devam ediyoruz. Delos adasına çıkmak için demirleyeceğimiz yere yaklaşırken, Öz usturmaçanın sahibini bulduğumuzu söylüyor. Ve gerçekten de koca denizde usturmaçanın sahibini bulduk :) Çalışanlar ve kaptan o kadar sevindi ki teşekkür ede ede bitap düştüler… Deniz yatağı da sizin mi dedik ama yok dediler, şimdilik o da bize kaldı.


Bunu da günümüzü renklendiren bir anı olarak size aktardıktan sonra gelelim Delos adasına. Adaya adım atmak için sabırsızlanıyorum çünkü beni bekleyenler var :)


Delos adası Yunanistan’ın en önemli sit alanlarından biri. Efsaneye göre de Zeus’un eşlerinden biri olan Leto, Artemis’i (iffet yemini etmiş doğum tanrıçası) ve Apollon’u ( Güzelliğiyle de meşhur olan Apollon şifa, veba ve müzik tanrısı) burada doğurmuş.




Adaya İ.Ö. 1000 civarında gelen İonlar, Apollon kültürünü başlatarak, Apollon onuruna spor ve müzik gösterilerinin her yıl yapıldığı Delos şenliğini başlattılar.


Delos İ.Ö. 700’e kadar önemli bir dinsel merkez oldu.


Bunun önemli kanıtlarından biri, Apollon mabedi.





Apollon mabedi, biri İ.Ö. 6. yüzyıldan diğer ikisi de İ.Ö. 5. Yüzyıldan kalma üç tapınak kompleksinden oluşuyor.  





Bu Apollon mabedinin eski halinin bir kısmı


Bu da yeni hali. Eskiden burada yaklaşık 9 metrelik çıplak ve uzun saçlı Apollon heykeli varmış. Zamanla mabedin etrafı binalarla çevrelenmesine rağmen heykelin kafası her yerden görünebiliyormuş. Fakat heykel ilerleyen yıllarda yıkılıyor. Bir çok kez bazı seyyahlar tarafından götürülmeye çalışılıyor ama ağırlığı nedeniyle mümkün olmuyor. Heykelin bazı parçaları kafası mesela kayıp ama heykelin sol ayağı British Museum’da, sol eli ise Delos müzesindeymiş.




Bir çok antik kalıntı görülebiliyor.











Daha randevu saatime çok var biraz daha gezineyim diyorum ve tapınakların sıralandığı bu ana yoldan ilerleyince, beni Delos’ta en çok heyecanlandıran yerlerden biri karşıma çıkıyor; Aslanlar terası.



 Aslanlar terası tam Kutsal gölün karşısında bulunuyor. Günümüzde sınırları taşlarla örülerek belirtilen Kutsal göl, adını Apollon’un doğumuna tanıklık etmeye borçlu.




Gerçek sayıları bilinmeyen ama 9 ila 19 arasında olduğu tahmin edilen aslanlar, her gün ve akşam tanrının ışığını karşılıyor, kutsal gölün ve mabetlerin ölümsüz muhafızlığını yapıyor.  



Kafasız aslan figürlerinden biri 18. Yüzyılda Venedikli gezginlerce fark edilip, Venedik dükalığının sembolü olan kanatlı aslana benzediğini düşünülerek Venedik’e götürülüyor. Günümüzde heykele eklenmiş yeni kafayla birlikte Arsenal’de yani Venedik tersanesinde görülebilirmiş.
Bu gördüğünüz aslanlarda zaten gerçeklerinin birer kopyasıymış. Asılları Delos müzesinde…





İ.Ö. 300’den kalma sütun anıtların olduğu Dionysos mabedi de Delos’ta yer alıyor.



Delos daha sonraki yıllarda özellikle de İ.Ö. 3. Ve 2. Yüzyıllarda gelişen bir ticari liman haline geldi. Delos ticari ve kozmopolit bir yer haline geldikçe kutsallık kisveside bir kenara atılmış. Hal böyle olunca da Delos'un yeni sakinleri aslanlar terasındaki aslanları biraz daha güneye atmışlar hatta bazı aslanları bazı bina inşaatında kullanmışlar bile. Yani daha İ.Ö. 1. yüzyılda aslanlar terası tahrip edilmeye başlamış.



Ticari limanın çevresi


Kaynak kitaba göre görmeden gelinmemesi gereken tiyatroya doğru ilerlerken yavaş yavaş bundan yüzyıllar önce antik Yunan ve Roma dönemi zenginlerinin yaşadığı tiyatro semtine yaklaşıyoruz.  O zamanlar elit kesim tiyatronun çevresinde yaşarmış. Evlerin yapısı hemen kendini gösteriyor zaten; sütunlar dikkat çekici. Bu evlerin eskiden gösterişli sıra sütunlu avluları varmış.   






Tiyatro semtinin eski sakinlerinin evlerine misafir olacağız ve bu semtin sakinlerinden biri de çok meşhur hı benden söylemesi biraz akıl vereceğim kendisine, umarım eve girerken paparazzilere yakalanmam, sonra “Sizin aranızdaki diyalog nedir vs.” soruları, hiç çekemem. :) Birazdan onun evine gideceğiz ama öncesinde semtin bir başka ünlü evini ziyaret edelim; Masklar evi.           




Bu yapının, Masklar evi ya da Dionysos evi olarak anılmasının nedeni, yerde İ.Ö. 2. Yüzyıldan kalma bir mozaikte, bir pantere binmiş tiyatro tanrısı Dionysos görülüyor. Daha doğrusu o olduğunu anlıyorsunuz pek görebiliyorsunuz diyemem… Evin sakinleri illaki kal diye ısrar ediyorlar ama ben yok diyorum, sırada bir diğer komşu var o da bekler beni diyerek evden ayrılıyorum…





  
 (Bu fotoğraf internetten alınmıştır)

Sırada ki evde de bir başka şaheser yer alıyor. Günümüze kadar dayanabilmiş bir başka mozaik örneği; yunuslar.






Bu evin sakinleri de ısrar ediyor ne olur kal diye hatta akşam tiyatro gösterisine beni de davet ediyorlar. Ben diyorum ki içimden “Paçozlar, beni de davet ediyorlarmış, ben çoktan davet edildim bile hem de o hani ünlü çift var ya onlar tarafından J”, tabi onlara sadece gülümseyip kibar bir şekilde teşekkür edip çıkıyorum. Bu arada O ünlü çiftin beni beklediğini sözlerime eklemeden de duramıyorum, ne yapayım şeytan dürtüyor, (o kadar mabet var ama şeytan mabet falan dinlemiyor valla) kıskançlık kokusu alıyorum havada J


Ve o ünlü çiftin evi görünüyor…



Beni bir heyecan basıyor tabi kapıya yaklaştıkça


Hanımefendi ve beyefendi beni kapıda karşılıyor




Ve işte karşınızda İ.Ö. 2. Yüzyılda bu evde yaşayan Kleopatra ve kocası Dioskourides. Sohbet ediyoruz biraz, Klo’ya bizim ege kıyıları seni özlemiş diyorum göz kırpıyor bana. Öyle havadan sudan konuşuyoruz diyeyim sen anla sevgili okur. Her şeyi burada söyleyemem şimdi, tabi ki havadan sudan konuşmadık, bana bir şeyler danıştı, ama “eee devlet sırrı” dudağa fermuarı çektim.

Madem bu kadar ısrar ediyorsunuz ağzımdan laf almaya, biraz dedikodudan zarar gelmez. “Şimdi sevgili okur, bu Klo ve kocası var ya çok pasaklı, evin caaanım mozaikleri kirden görünmüyor. Sadece anlıyorsun ki işte burada zamanında mozaikler varmış… Ama ne yalan söyleyeyim mermer sütunlar gıcır gıcır valla”





Neyse çok konuştum tiyatro gösterisi başlayacak birazdan. Evden çıkıyoruz. Tabi ki İ.Ö. 300’de 5500 seyirci için yapılmış olan bu tiyatronun en güzel yerine biz oturuyoruz. 




Bir ara susuyorum, bildiğiniz susuz kalıyorum yani. E Kloların evinde o güzel leziz ikramları görünce kıtlıktan çıkmışçasına yediğim için, tıkınmaktan bir şey içmeye vakit bulamadım ne yapayım…  Su diyorum al canım dükkan senin diyorlar…



Bu dev tonozlu sarnıçta yağmur suyu toplanıyormuş ve kentin bir kısmının su ihtiyacını karşılıyormuş.
E karnım doydu, suyumu da içtim, sırtımda pek. Yaslanıp arkama muhteşem gösteriyi izlemeye başlıyorum ki, Klo kulağıma eğilip “Öz ne yapıyor nerelerde?” diyor. O an başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor ve fırlıyorum tiyatrodan, Klo’dan ve eşinden özür dileyerek. Klo bırakmak istemiyor am gitmem gerek diyorum. E Öz beni bekliyordu ben ona oyuna kalmayacağımı söylemiştim. O daracık sokaklarda koştura koştura ilerliyorum




Herkes bana bakıyor tabi, bu o, “Klo’nun kankisi” diyorlar fısıl fısıl… Tabi ben önce bunun tadını  çıkarıyorum böyle burnumun ucundan bakışlar ata ata.. Sonra diyorum ki içimden, aa Klo’da kimmiş, benim ben, benim bir ismim var… Kendimi Klopatra sana sana bu sefer tabi daha böyle yavaş yavaş o kalabalık sokaklardan geçiyorum…






Burası da Öz’le bizim kalmak için yer ayırttığımız otelimiz… Tabi sevgili Klocum bizi otelde kaldırtmazdı ya neyse… Fakat bizim akşama Mikanos’a gitmemiz gerekiyor o yüzden Delos’a ve halkına el sallayıp yola çıkıyoruz…
Ama sonra araştırdıkça o ünlü Kloepatrayla bu evde yaşayan Kleopatra'nın aynı olmadığını öğreniyorum. Ne büyük bir hayal kırıklığı düşünün :) 

  
UYARILAR (Naçizane)

1- Delos'a Mikanos'tan yarım günlük düzenlenen turlarla yarım saatte ulaşabilirsiniz.
2- Giriş paralı ücret kişi başı 5 euro

3- Yanınıza su alın ve tabi başınıza da şapka

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder